Melekler Nasıl Varlıklardır?
Melekler Allah'ın nurdan yarattığı, gözümüzle göremediğimiz ruhanî varlıklardır. Melekler, sırf hayır işlemek ve Allah'a ibâdette bulunmak için yaratılmışlardır. Kötülük yapmaya kabiliyetleri yoktur. Çünkü Allah onlara, şehvet ve gazap gibi kötülüğe itici duygular vermemiştir. Meleklerin bizim gibi yemeleri içmeleri, yatıp uyumaları, evlenip çoğalmaları da yoktur. Onlar için erkeklik - dişilik söz konusu değildir. Gökte, yerde, her tarafta bulunurlar; kısa zamanda en uzak mesafeleri aşıp gitmeye, diledikleri şekil ve surette görünmeye güçleri yeter. Allah, onlara bu kuvveti vermiştir. Melekler, gece gündüz Allah'a ibâdetle, zikir, tesbih ve takdîs ile meşgul olurlar. Bu, onların gıdası hükmündedir. Allah'a asla isyan etmez, onun emirlerinden zerre kadar dışarı çıkmazlar. Mâsum ve itâatlidirler.
Melekleri Neden Göremiyoruz?
Melekler nurdan yaratılmış lâtif cevherler, ruhanî varlıklar oldukları için, aslî hüviyetleri ve gerçek mâhiyetleri ile insan gözüne gözükmezler. Görme kabiliyetimiz, melekleri görebilecek şekilde yaratılmamıştır. Ancak Cenâb-ı Hak Peygamberlerine, melekleri görme kabiliyetini verdiğinden, onlar melekleri hakikî şekilleri ile görebilmişlerdir. Melekleri hakikî mâhiyetleri ile göremememiz ve 5 duyumuzla hissedemeyişimiz, onların yok oldukları iddiasını gerektirmez. Duyu organlarımızın maddî âlemde kendi dahi hissedemedikleri pek çok şey vardır. Kulağımız çok tiz ve çok pes sesleri işitmez. Bugün varlığı âletlerle tesbit edilen ışık dalgalarının hepsini, hele röntgen ve ültraviyole ışınlarını gözle görebilseydik, dünyayı şimdikinden çok başka şekilde tanıyacaktık. Biz daha kendi âlemimizdeki tezahürlerin hakikatına vâkıf değilken, Cenâb-ı Hakk'ın yarattığı nâmütenâhî âlemlerdeki nâmütenâhî hâdiselerin varlığını nasıl inkâr edebiliriz? Demek ki bir şey'i gözle görememek, o şey'in yok olduğuna delil olmaz. Gözle göremediğimiz pek çok şey var ki, o şey'in vücudunu aklımızla, ilim ve tecrübe ile, deneylerle kabûl ediyoruz. İşte, melekler de gözle göremediğimiz halde, varlığını kabûl ettiğimiz nesnelerdendir.Meleklere İmanın, İman Esasları İçindeki Yeri Nedir?
Meleklere îman, îman esasları içinde mühim bir yer işgal eder. Çünkü melekler, Allah'tan aldıkları İlâhî vahyi peygamberlere ulaştıran birer elçi durumundadırlar. Bu bakımdan vahye ve peygamberlere inanmak, önce onlara vahyi ve peygamberliği getiren meleklerin varlığına inanmayı gerektirmektedir. Meleklere inanmamak, peygamberlere de inanmamayı netice verecektir. Meleklere îmanın Allah'a îmandan hemen sonra zikredilmesinin sebebi de budurMeleklerin Vâr Olduğuna Neye İstinâden İnanıyoruz?
Meleklerin varlığını, başta İslâm, bütün semavî dinler haber vermiş, Peygamberler onları hakikî hüviyetleriyle görüp kendilerinden vahiy almışlardır. Kur'an ve diğer mukaddes kitablar da meleklerin varlığından bahsetmişlerdir. Bütün bunlar, meleklerin varlığına, gözle görmek gibi kesin bir delil teşkil ederler. Bütün Hak dinlerin ve Peygamberlerin varlığında ittifak ettiği; Peygamberimizin ve Kur'an'ın varlığını haber verdiği meleklere "gözümle göremiyorum" diye inanmamak, büyük bir cehalet ve inkârdır. Allah'a inanan bir kimse için, Meleklere inanmamak söz konusu olamaz
Meleklere İmanın, İman Esasları İçindeki Yeri Nedir?
Meleklere îman, îman esasları içinde mühim bir yer işgal eder. Çünkü melekler, Allah'tan aldıkları İlâhî vahyi peygamberlere ulaştıran birer elçi durumundadırlar. Bu bakımdan vahye ve peygamberlere inanmak, önce onlara vahyi ve peygamberliği getiren meleklerin varlığına inanmayı gerektirmektedir. Meleklere inanmamak, peygamberlere de inanmamayı netice verecektir. Meleklere îmanın Allah'a îmandan hemen sonraMeleklere İman Şu Dört Hususu Kapsar:
1- Onların varlıklarına iman,
2- Cebrâil gibi isimlerini bildiğimiz meleklere ismen, isimlerini bilmediklerimize de icmalen iman etmek,
3- Cebrâil gibi sıfatlarını bildiğimiz meleklerin o sıfatlarına da iman etmek. Meselâ Peygamber –sallallahu aleyhi ve sellem– Cebrâil’i –aleyhi’s-selâm– yaratılmış olduğu surette altı yüz kanadı ile ufuğu kapatmış haliyle gördüğünü bize haber vermiş bulunmaktadır.
Melek bazen yüce Allah’ın emriyle adam suretine de girebilir. Nitekim Cebrâil’i –aleyhi’s-selâm– yüce Allah Meryem’e –aleyhi’s-selâm– gönderdiği sırada tam bir beşer suretinde görünmüştü. Aynı şekilde Peygamber –sallallahu aleyhi ve sellem– de ashabı ile birlikte otururken son derece beyaz elbiseli, oldukça siyah saçlı, üzerinde yolculuğun izlerini taşımayan ve ashab-ı kiram’dan hiçbir kimsenin tanıyamadığı bir surette geldiği de bilinen bir husustur. Cebrâil, Peygamberin –sallallahu aleyhi ve sellem– önünde oturmuş, dizlerini dizlerine dayamış, ellerini de dizleri üzerine koyup, Peygamber’e –sallallahu aleyhi ve sellem– İslâm, iman, ihsan, kıyamet ve kıyametin alâmetlerine dair soru sormuştur. Peygamber –sallallahu aleyhi ve sellem– sorularına cevap verdikten sonra, ayrılıp gitmiştir. Daha sonra da Peygamber –sallallahu aleyhi ve sellem–: “Bu Cebrâil’dir, size dininizi öğretmek üzere gelmiştir.” diye buyurmuştur. Bu hadîsi Müslim rivayet etmiştir. Aynı şekilde yüce Allah’ın İbrahim ve Lût’a (ikisine de selâm olsun) göndermiş olduğu melekler de adam suretine bürünmüşlerdi.
4- Yüce Allah’ın emri ile yerine getirdiklerini bildiğimiz amellerine iman etmek: Meleklerin yüce Allah’ı tesbih etmeleri, gece-gündüz, usanmadan ve yorulmadan O’na ibadet etmeleri gibi.Kimi meleklerin özel bir takım işleri de bulunabilir.
Meselâ Cebrâil yüce Allah’ın vahyinin eminidir. Allah vahiy ile onu peygamberlere ve rasûllere göndermiştir.
Mikâil yağmur ve bitki ile görevlidir.
İsrâfîl, kıyametin kopacağı ve insanların diriltilecekleri vakit Sûr’a üflemekle görevlidir.
Ölüm meleği ölüm esnasında ruhları almakla görevlidir.
Cehennem ateşi ile görevli olan melek de cehennemin bekçisidir.
İnsanın annesinin karnında dört ayı tamamlaması halinde rahimlerdeki ceninlerle görevli melekler de vardır. Bu duruma gelmiş olan cenine yüce Allah bir melek gönderir ve ona, o cenin’in rızkını, ecelini, amelini, mutlu mu yoksa bedbaht mı olacağını yazar.
Her bir kişi için ayrı ayrı olmak üzere Âdemoğullarının amellerini tesbit edip yazmakla görevli ikişer melek vardır. Bunlardan biri sağda, diğeri de solda bulunur.
Ölü kabre konulduğu vakit ona soru sormakla görevli olan melekler de vardır. Kabre konulan ölüye iki melek gelir ve rabbi, dini ve peygamberi hakkında ona soru sorarlar.
Meleklere İmanın Faydaları:Meleklere imanın çok önemli faydaları vardır. Bunların bazıları şunlardır:
1- Yüce Allah’ın azameti, gücü ve uçsuz bucaksız egemenliği bilinmiş olur. Çünkü yaratılanın azameti, yaratıcının azametinin bir tecellisidir.
2- Âdemoğullarına gösterdiği inâyet dolayısıyla yüce Allah’a şükretmek: Çünkü o bu melekler arasından Ademoğullarını korumak, amellerini yazmak ve buna benzer onların çeşitli işlerini yerine getirmek üzere melekler görevlendirmiştir.
3- Yüce Allah’a ibadetleri dolayısıyla melekleri sevmek:
Sapkın bir takım kimseler meleklerin kendilerine has bir cisimlerinin olduğunu kabul etmeyerek onların mahlukatta gizli bulunan hayır güçlerden ibaret olduklarını söylemişlerdir. Bu ise yüce Allah’ın Kitabını ve rasûlünün sünneti ile müslümanların icmaını yalanlamak demektir.
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Hamd göklerle yeri yoktan var eden, melekleri ikişer, üçer ve dörder kanatlı elçiler kılan Allah’a mahsustur.”
(Fatır, 35/1)
“Meleklerin o kâfirlerin yüzlerine ve arkalarına vura vura ve: ‘O yakıcı azabı tadın’ diye diye canlarını alırken bir görseydin.”
(el-Enfal, 8/50)
“Sen zalimleri ölümün sıkıntıları içinde meleklerin ellerini uzatarak: ‘Ruhlarınızı çıkarın…’ derken bir görsen.”
(el-En’âm, 6/93)
“Nihayet kalplerinden korku giderilince: ‘Rabbiniz ne buyurdu?’ diyecekler, onlar: ‘Hak (buyurdu)’ diyeceklerdir. O, çok yüce, çok büyüktür.”
(Sebe’, 34/23)
Cennetlikler hakkında da şöyle buyurmaktadır:
“Melekler de her kapıdan onların yanına girip: ‘Sabrettiğiniz şeylere karşılık selâm sizlere (dünya) yurdu (un) ne güzel sonucudur bu!’ derler.”
(er-Rad, 13/23-24)
Sahih-i Buharî’de, Ebu Hureyre’den –radıyallahu anh– rivayete göre Peygamber –sallallahu aleyhi ve sellem– şöyle buyurmuştur:
“Allah bir kulu sevdi mi Cebrail’e: Şüphesiz Allah filan kişiyi sever, sen de onu sev, diye nidâ eder. Cebrail de onu sever. Sonra Cebrail de semadakiler arasında şöyle seslenir: Muhakkak Allah filan kişiyi sever, siz de onu seviniz. Bu sefer semadakiler de onu sever, daha sonra da o kimse için yeryüzünde (hüsn-ü) kabul konulur.”
Yine Buharî’de, Ebu Hureyre’den şöyle dediği kaydedilmektedir: Peygamber –sallallahu aleyhi ve sellem– buyurdu ki:
“Cuma günü oldu mu mescidin her bir kapısı üzerinde melekler durur ve sırasıyla önce gelenleri yazarlar. İmam (hutbe okumak üzere minbere) oturdu mu onlar da sahifeleri dürerler ve gelip zikri (hutbeyi) dinlerler.”
İşte bu nasslar meleklerin sapkın kimselerin söyledikleri gibi; manevi güçler olmayıp kendilerine has bir cisimlerinin bulunduğu noktasında apaçıktır. Bu nassların gereğini de müslümanlar icma ile kabul etmiş bulunmaktadırlar.
Meleklerin Özellikleri:
Melekleri diğer varlıklardan ayıran birtakım özellikler vardır. Bunları şu şekilde sıralamak mümkündür:
1. Melekler nûrdan yaratılmış; yemek, içmek, erkeklik, dişilik, uyumak, yorulmak, usanmak, gençlik, ihtiyarlık gibi fiillerden ve özelliklerden arınmış nûrânî ve ruhanî varlıklardır: "...O'nun huzurunda bulunanlar, O'na ibadet hususunda kibirlenmezler ve yorulmazlar. Onlar, bıkıp usanmaksızın gece gündüz (Allah'ı) tesbih ederler" (el-Enbiyâ 21/19-20), "Onlar rahmânın kulları olan melekleri dişi kabul ettiler. Acaba meleklerin yaratılışlarını mı görmüşler? Onların bu şahitlikleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir" (ez-Zuhruf 43/19); ayrıca bk. es-Sâffât 37/149; en-Necm 53/27-28).
2. Melekler Allah'a isyan etmezler, Allah'ın emrinden çıkmazlar, asla günah işlemezler, hangi iş için yaratılmış iseler o işi yaparlar. "Onlar, üstlerindeki Rablerinden korkarlar ve kendilerine ne emrolunursa onu yaparlar" (en-Nahl 16/50; ayrıca bk. el-Enbiyâ 21/26-28; et-Tahrîm 66/6).
3. Melekler, son derece süratli, güçlü ve kuvvetli varlıklardır: "Gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer üçer ve dörder kanatlı elçiler yapan Allah'a hamdolsun. O, yaratmada dilediği artırmayı yapar. Şüphesiz Allah her şeye gücü yetendir" (el-Fâtır 35/1). İslâmî kaynaklarda meleklerin kanatları olduğu bildirilmekle birlikte bu kanatların mahiyeti konusunda bir şey söylemek mümkün değildir. Meleklerin nûrânî varlıklar olduğu göz önünde tutulursa, bunları kuş veya uçak kanatları gibi maddî nitelemelere konu etmenin doğru olmayacağı ortadadır. Kanatların mahiyetini ancak Allah ve melekleri gören peygamberler bilebilirler. Meleklerin kanatları onların sûretini, kanatlarının fazlalığı onların güç ve sürat yönünden derecelerini, Allah katındaki değerlerini gösterdiği şeklinde anlaşılabilir.
3. Melekler, son derece süratli, güçlü ve kuvvetli varlıklardır: "Gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer üçer ve dörder kanatlı elçiler yapan Allah'a hamdolsun. O, yaratmada dilediği artırmayı yapar. Şüphesiz Allah her şeye gücü yetendir" (el-Fâtır 35/1). İslâmî kaynaklarda meleklerin kanatları olduğu bildirilmekle birlikte bu kanatların mahiyeti konusunda bir şey söylemek mümkün değildir. Meleklerin nûrânî varlıklar olduğu göz önünde tutulursa, bunları kuş veya uçak kanatları gibi maddî nitelemelere konu etmenin doğru olmayacağı ortadadır. Kanatların mahiyetini ancak Allah ve melekleri gören peygamberler bilebilirler. Meleklerin kanatları onların sûretini, kanatlarının fazlalığı onların güç ve sürat yönünden derecelerini, Allah katındaki değerlerini gösterdiği şeklinde anlaşılabilir.
4. Melekler Allah'ın emir ve izniyle çeşitli şekil ve kılıklara bürünebilirler. Cebrâil (a.s) Hz. Peygamber'e ashaptan Dihye şeklinde görünmüş, bazan kimsenin tanımadığı bir insan şeklinde gelmiştir. Yine Cebrâil (a.s), Hz. Meryem'e bir insan şeklinde görünmüş (Meryem 19/16-17), meleklerden bir grup, Hz. İbrâhim'e bir oğlu olacağı müjdesini getiren insanlar şeklinde gelmiş, o da onları misafir zannederek kendilerine yemek hazırlamış, fakat yemediklerini görünce korkmuş, sonra da melek olduklarını anlamıştır (Hûd 11/69-70). Bu âyetten meleklerin yiyip içmedikleri sonucu da çıkmaktadır.
DÖRT BÜYÜK MELEK
(Secde Suresi: 11)
Allah'ın kendisine verdiği emirle canlıların ruhlarını almakla görevli olan ölüm meleği için Kur'an ve Hadislerde Melekü'l-Mevt (ölüm meleği) terimi kullanılmaktadır.
Ölüm meleği
Musa‘ya ruhunu alması için gönderilir. Musa, melekul mevt’e tokat atıp bir gözünü çıkarır. Melekul mevt Rabbine dönerek:
“Beni öyle bir kula gönderdin ki, ölümü istemiyor.” Der. Allah O’na gözünü iade eder. [4][5]
5. Melekler gözle görünmezler. Onların görünmeyişleri, yok olduklarından değil, insan gözünün onları görebilecek kabiliyet ve kapasitede yaratılmamış olmasındandır. Melekler peygamberler tarafından aslî şekilleriyle görülmüşlerdir. Asıl şekillerinden çıkıp bir başka maddî şekle, meselâ insan şekline girmeleri durumunda diğer insanlarca da görülmeleri mümkün olur. Cibrîl hadisi diye bilinen, iman, islâm ve ihsan kavramlarının tanımlarının yapıldığı hadiste belirtildiği gibi, Cebrâil ashap tarafından insan şeklinde görülmüştür (bk. Buhârî, "Îmân", 37; Müslim, "Îmân", 1; Ebû Dâvûd, "Sünnet", 15).
6. Melekler gaybı bilemezler. Çünkü gaybı, ancak Allah bilir. Eğer Allah tarafından kendilerine gayba dair bir bilgi verilmiş ise, ancak o kadarını bilebilirler. Kur'an'da ifade edildiğine göre Allah, Hz. Âdem'e varlıkların isimlerini öğretmiş, sonra da isimlerin verildiği varlıkları meleklere göstererek, bunların isimlerini haber vermelerini onlardan istemiş, bunun üzerine melekler "Seni tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Çünkü her şeyi hakkıyla bilen, hüküm ve hikmet sahibi olan sensin" demişlerdir. Bunun üzerine de Cenâb-ı Hak Hz. Âdem'in, varlıkların isimlerini haber vermesini emretmiş, o da söyleyiverince şöyle seslenmiştir: "Size demedim mi ki, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ben bilirim. Neyi açıklarsanız neyi de gizlemişseniz ben bilirim" (el-Bakara 2/31-33)
MELEKLERİN İSİM VE GÖREVLERİ
DÖRT BÜYÜK MELEK
Cebrail
İslam’a göre peygamberlere vahiy getirmek, Allah'ın emir ve yasaklarını bildirmekle vazîfeli melektir. Dört büyük melekten birisi ve en üstünüdür.
Cebrâil'in ismi Kur’ân'da ayrıca Cibrîl, Rûh-ul-Emîn ve Rûh-ul-Kuds diye de zikredilmektedir. Cebrâil kelimesi lügatta "Allah'ın kulu" mânâsındadır. Cebrâil’e ayrıca Nâmûs-ı Ekber de denilmiştir.
Cebrâil, Muhammed'e Mekke yakınındaki Hira Dağında ibâdet ve tefekkürle meşgul iken gelerek ilk vahyi getirmiştir : "Oku Yaratan Rabbinin adı ile oku! O, insanı pıhtılaşmış kandan yarattı! Oku,insana bilmediklerini belleten kalemle yazmayı öğreten Rabbin en büyük kerem sâhibidir." (Alak sûresi: 1-3)
Cebrâil her şekle girebilirdi. Muhammed'e aslî şekliyle, biri Hira Dağında ve diğeri Miraç esnâsında Sidret-ül-müntehâda olmak üzere iki defâ görünmüştür. Cebrâil’in çoğunlukla ashâbdan Dıhye-i Kelbî sûretinde geldiği anlatılır. Cebrâil yirmi üç yıla yakın bir sürede Kur’ân âyetlerini peyderpey ve çeşitli şekil ve sûretlere girerek getirerek Muhammed'e ulaştırmıştır.
" De ki: Cebrail'e kim düşman ise şunu iyi bilsin ki Allah'ın izniyle Kur'an'ı senin kalbine bir hidayet rehberi, önce gelen kitapları doğrulayıcı ve müminler için de müjdeci olarak o indirmiştir.” (Bakara sûresi: 97)
İnanca göre Cebrâil her sene bir kere gelip o âna kadar inmiş olan Kur’ânı Levh-i Mahfûz’daki sırasına göre okur, Muhammed de dinler ve tekrar ederdi. Muhammed’in ölüm yılında iki kere gelip tamamını okumuştur. Âdem'e on iki kere, Nuh'a elli kere, İbrahim'e kırk kere, Musa'ya dört yüz kere, İsa'ya on kere, Muhammed'e yirmi dört bin kere gelmiştir.
Cebrâil'in ismi Kur’ân'da ayrıca Cibrîl, Rûh-ul-Emîn ve Rûh-ul-Kuds diye de zikredilmektedir. Cebrâil kelimesi lügatta "Allah'ın kulu" mânâsındadır. Cebrâil’e ayrıca Nâmûs-ı Ekber de denilmiştir.
Cebrâil, Muhammed'e Mekke yakınındaki Hira Dağında ibâdet ve tefekkürle meşgul iken gelerek ilk vahyi getirmiştir : "Oku Yaratan Rabbinin adı ile oku! O, insanı pıhtılaşmış kandan yarattı! Oku,insana bilmediklerini belleten kalemle yazmayı öğreten Rabbin en büyük kerem sâhibidir." (Alak sûresi: 1-3)
Cebrâil her şekle girebilirdi. Muhammed'e aslî şekliyle, biri Hira Dağında ve diğeri Miraç esnâsında Sidret-ül-müntehâda olmak üzere iki defâ görünmüştür. Cebrâil’in çoğunlukla ashâbdan Dıhye-i Kelbî sûretinde geldiği anlatılır. Cebrâil yirmi üç yıla yakın bir sürede Kur’ân âyetlerini peyderpey ve çeşitli şekil ve sûretlere girerek getirerek Muhammed'e ulaştırmıştır.
" De ki: Cebrail'e kim düşman ise şunu iyi bilsin ki Allah'ın izniyle Kur'an'ı senin kalbine bir hidayet rehberi, önce gelen kitapları doğrulayıcı ve müminler için de müjdeci olarak o indirmiştir.” (Bakara sûresi: 97)
İnanca göre Cebrâil her sene bir kere gelip o âna kadar inmiş olan Kur’ânı Levh-i Mahfûz’daki sırasına göre okur, Muhammed de dinler ve tekrar ederdi. Muhammed’in ölüm yılında iki kere gelip tamamını okumuştur. Âdem'e on iki kere, Nuh'a elli kere, İbrahim'e kırk kere, Musa'ya dört yüz kere, İsa'ya on kere, Muhammed'e yirmi dört bin kere gelmiştir.
Görevi ve özellikleri
İsminin etimolojisinden de anlaşıldığı gibi İslam dininde Cebrail'in çok kuvvetli bir melek olduğuna inanılır. Cebrail'in görevi vahiy getirmektir, yani Allah'tan peygamberlere haber ve bilgi taşır. İslam’a göre bütün peygamberlere vahiy getiren Cebrail’dir. Kur'an'da Cebrail'i Allah yanında önemli bir yeri olduğu belirtilir.
Mikail
Dört büyük melekten biri olup, tabiat olaylarını düzenlemekle görevlendirmiştir Kelime olarak, “Allah’ın küçük ve sevgili kulu” anlamına gelen Mikail Kur’an’ın bir yerinde Cebrail ile birlikte geçmektedir:
Dört büyük melekten biri olup, tabiat olaylarını düzenlemekle görevlendirmiştir Kelime olarak, “Allah’ın küçük ve sevgili kulu” anlamına gelen Mikail Kur’an’ın bir yerinde Cebrail ile birlikte geçmektedir:
“Her kim, Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mikâîl’e düşman olursa bilsin ki Allah da inkar edenlerin düşmanıdır”
(Bakara, 2/98)
Muhammed Cebrâil'e;
"Ey Cebrâil! Mîkâil'in güldüğünü hiç görmedim, bunun sebebi nedir?" diye sorduğunda, Cebrâil;
"Cehennem ateşinin tutuşturulduğu günden bugüne dek Mîkâil gülmemiştir" diye cevap verdi.
(Muînüddîn Hirevî)
İsrâfil
İslam inançlarına göre dört büyük melekten birisi olan İsrâfilin görevi Sur'a üflemekten ibarettir. Yahudi hırıstiyan mitolojisindeki Rafael'in islamdaki karşılığıdır.
İsrafil Kıyamet günü Allah'ın emri ile iki defa Sûr'a üfleyecektir. "Sûr'a üflenince, Allah'ın dilediği bir yana, göklerde olanlar, yerde olanlar hepsi düşüp ölür. Sonra Sûr'a bir defa daha üflenince hemen ayağa kalkıp bakışıp dururlar".[1]
İslam inançlarına göre dört büyük melekten birisi olan İsrâfilin görevi Sur'a üflemekten ibarettir. Yahudi hırıstiyan mitolojisindeki Rafael'in islamdaki karşılığıdır.
İsrafil Kıyamet günü Allah'ın emri ile iki defa Sûr'a üfleyecektir. "Sûr'a üflenince, Allah'ın dilediği bir yana, göklerde olanlar, yerde olanlar hepsi düşüp ölür. Sonra Sûr'a bir defa daha üflenince hemen ayağa kalkıp bakışıp dururlar".[1]
İsrâfil'in birinci üflemesi ile yer ve gökteki bütün canlılar ölecek ve dünya hayatı sona erecektir. İkinci defa üflemesiyle de bütün canlılar dirilecek ve ahiret hayatı başlayacaktır. İsrâfil'e Sûr'a üfüreceği için Sûr Meleği de denilmiştir. Peygamber'e Sûr'un mahiyeti sorulunca şöyle demiştir: "Üfürülen bir boynuzdur." [2] Peygamber şöyle demiştir; "İsrâfil Sûr'u tutmuş hazır bir şekilde kendisine ne zaman üfürmek için emredileceğini bekliyor".[3]
İsrâfil'in sûr'a üfürmesini anlatan uzun bir hadis Tefsir kitaplarında konu ile ilgili ayetlerin açıklamasında kullanılmıştır. Hadisin bazı cümleleri sahih hadis kitaplarında konu ile ilgili bahislerde geçmekle beraber, bazı cümleleri ifade ve manâ bakımından münker kabul edilmiştir. Hadisin tek râvisi olan İsmail b. Râfi' Medine'nin kıssacılarındandır.[4]
İslamda İsrâfile ve diğer meleklere atfedilen yüceliklerden dolayı Muhammed'in bazen onların ismi ile dua ettiği rivayet edilir;
"Ey Allah'ım, Cebrâil, Mikâîl ve İsrâfil'in Rabbi, göklerin ve yerin yaratıcısı, gaybı ve şehâdet âlemini bilen. Sen kullarının arasındaki ihtilaflar hakkında hüküm sahibisin. Beni izninle ihtilaf edilen şeylerde hakka kavuştur. Sen dilediğini sırat-ı müstakim'e kavuşturursun''
Azrail
Dört büyük melekten birinin ismi olup, insanların canını olmakla görevlidir Bu melek Kur’an ve sahih hadislerde, Azrâîl ismiyle değil, melekü’l-mevt (ölüm meleği) şeklinde geçmektedir
“De ki: Sizin için görevlendirilen ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz”
(Secde 32/11)
''Her insanın canını almakla görevli bir ölüm meleği vardır Azrâîl bu meleklerin başıdır: “Nihayet birinize ölüm geldiği vakit (görevli) elçilerimiz onun canını alır ve onlar görevlerinde kusur etmezler”
(En’am, 6/61, A’raf, 7/37)
İsrâfil'in sûr'a üfürmesini anlatan uzun bir hadis Tefsir kitaplarında konu ile ilgili ayetlerin açıklamasında kullanılmıştır. Hadisin bazı cümleleri sahih hadis kitaplarında konu ile ilgili bahislerde geçmekle beraber, bazı cümleleri ifade ve manâ bakımından münker kabul edilmiştir. Hadisin tek râvisi olan İsmail b. Râfi' Medine'nin kıssacılarındandır.[4]
İslamda İsrâfile ve diğer meleklere atfedilen yüceliklerden dolayı Muhammed'in bazen onların ismi ile dua ettiği rivayet edilir;
"Ey Allah'ım, Cebrâil, Mikâîl ve İsrâfil'in Rabbi, göklerin ve yerin yaratıcısı, gaybı ve şehâdet âlemini bilen. Sen kullarının arasındaki ihtilaflar hakkında hüküm sahibisin. Beni izninle ihtilaf edilen şeylerde hakka kavuştur. Sen dilediğini sırat-ı müstakim'e kavuşturursun''
Azrail
Dört büyük melekten birinin ismi olup, insanların canını olmakla görevlidir Bu melek Kur’an ve sahih hadislerde, Azrâîl ismiyle değil, melekü’l-mevt (ölüm meleği) şeklinde geçmektedir
“De ki: Sizin için görevlendirilen ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz”
(Secde 32/11)
''Her insanın canını almakla görevli bir ölüm meleği vardır Azrâîl bu meleklerin başıdır: “Nihayet birinize ölüm geldiği vakit (görevli) elçilerimiz onun canını alır ve onlar görevlerinde kusur etmezler”
(En’am, 6/61, A’raf, 7/37)
Etimoloji
İsmin Süryanice veya İbranice olduğunu söyleyenlere göre azer ve el veya îl kelimelerinden oluşan bir terkiptir ve Allah’ın kulu manasına gelir. [1][2] Aslının Arapça olduğunu söyleyenlere göre ise a-ze-ra ve el (îl)kelimelerinden oluşmuştur ve manası da güçlü kuvvetli, salabetli demektir.[3]
Yahudilik’te
Yahudi Angelojisinde birbirinden farklı canlıların ölümleriyle ilgili farklı ölüm melekleri bulunur: Cebrâil kralların, Kapziel gençlerin, Maşbir hayvanların, Maşhit çocukların, Af ve Hemah da insanların ve büyük hayvanların canlarını alır. Yahudilikte Mesih geldiği zaman, ölüm ortadan kalkacak ve Mesih ölüm meleğini yok edecektir.
Hıristiyanlık’ta
Hıristiyan Angelojisinde azraile “Şeytan Meleği”, “Bela Meleği” “Şeytanların Prensi”, “Yok edici melek “ isimleri verilir. İncil’de ölüm meleği geçen bölüm: “Kimileri gibi de söylenip durmayın. Söylenip duranları “ölüm meleği” öldürdü.”( Korintliler 10/10.)
İslam’da
Azrail, İslam dinindeki dört büyük melekten biridir. İnsanların canını almakla görevlidir. Azrail, Kur’an ve sahih hadislerde, melekül-mevt (ölüm meleği) şeklinde de anılmıştır.
(Secde Suresi: 11)
Allah'ın kendisine verdiği emirle canlıların ruhlarını almakla görevli olan ölüm meleği için Kur'an ve Hadislerde Melekü'l-Mevt (ölüm meleği) terimi kullanılmaktadır.
"De ki; üzerinize memur edilen ölüm meleği, canınızı alır Sonra Rabbinize döndürülürsünüz "
(es-Secde, 32/11)
Azrail, islamda Allah'ın emrindeki öteki melekler gibidir. Dört büyük melekten birisidir. O yalnızca kendisine verilen emri yerine getirir ve eceli tamam olmuş kulların ruhlarını alıp bu ruhu isteyene götürür. Onun emrinde de bazı melekler vardır. Bu melekler de kendilerine Allah tarafından ulaştırılan emirleri yerine getirirler.
"Nihayet birinize ölüm gelince elçilerimiz onun canını alırlar, onlar hiç geri kalmazlar"
(el-En'âm, 6/61)
Kur'an'da, meleklerin kâfir olan bir kul ile mümin olan bir kulun canlarını alışları tasvir edilmektedir. Kâfirlerin can verişleri şöyle tarif edilmektedir:
"Melekler, kâfirlerin canlarını alırken onları görseydin, Onların yüzlerine ve arkalarına vuruyorlar: Haydi, yangın (Cehennem) azabını tadın diyorlardı "
(el-Enfal, 8/50)
Nâşitat meleklerinin müminlerin canlarını da tatlılıkla alışları şöyle ifade edilmektedir:
"Melekler iyi insanlar olarak canlarını aldıkları kimselere de: Selâm size, yaptıklarınıza karşılık Cennet'e girin' derler"
(en-Nahl, 16/32)
Hadislerde Azrail
Ölüm meleği
Musa‘ya ruhunu alması için gönderilir. Musa, melekul mevt’e tokat atıp bir gözünü çıkarır. Melekul mevt Rabbine dönerek:
“Beni öyle bir kula gönderdin ki, ölümü istemiyor.” Der. Allah O’na gözünü iade eder. [4][5]
DİĞER MELEKLER
2. Cünd-ü Sübhani: Kulak hırsızlığı yapan ya da şerleri ile semadaki meleklere ilişen cinleri ve şeytanları taşlayan meleklerdir. Aynı zamanda savaşlara da katılıp Cenab-ı Hakk’ın kullarına yardım ederler.
3. Hamele-i mümtesil:
Cenab-ı Hak’tan aldığı emri dünya semasına ulaştıran melekler.
4. Amele-i mümessil:
Bu melekler Cenab-ı Hakk’ın kâinatın idare ve düzenini sağlayan “Adetullah (Tabiat kanunları)” denilen kanunlarını uygulayıcı, taşıyıcı, temsil edici olan işçi meleklerdir.
5. İbad-ı müsebbih:
Cenab-ı Hakk’ı sürekli tesbih eden meleklerdir.
6. Melaike-i müekkel:
Ayetlerde dağlar gibi şuursuz varlıkların bile Cenab-ı Hakk’ı tesbih ettiklerini anlatıyor. İşte her bir şuursuz varlıkların tesbihlerini, onların namına şuurlu bir şekilde Cenab-ı Hakk’a takdim eden meleklerdir.
7. Arş’ın mukarreb melekleri:
Cenab-ı Hakk’ı tesbih ve anmakla görevli olup, O’na çok yakın ve katında şerefli mevkileri bulunan meleklerdir. Ve günahkâr kullar için de Cenab-ı Hak’dan bağışlanma dilerler.
a ) Arşı taşıyan meleklerdir.
"Melek(ler) onun (göğün) etrâfındadır. Ve o gün Rabbinin arşını, onların üstünde olan sekiz (melek) taşır.” (Hakka, 17)
b ) 'Arş'ın etrafını kuşatmış olan melekler.
“Melekleri de arşın etrâfını (tavaf eden) kuşatıcılar olarak, Rablerine hamd ile (O’nu) tesbîh ediyorlar görürsün. Artık (mahlûkatın) aralarında hak ile hüküm verilmiş ve: “Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur!” denilmiştir. (Zümer, 75)
8. Cennet melekleridir.
Ki (o güzel âkıbet) Adn Cennetleridir. (Onlar) oralara, atalarından, zevcelerinden ve kendi nesillerinden sâlih olanlarla berâber girerler. Melekler de her kapıdan yanlarına girerler.
(Ve“Sabrettiğinizden dolayı size selâm olsun; işte (dünya) yurdun(un) âkıbeti (olan Cennet) ne güzeldir!” (derler).” (Ra’d, 23-24)
(Ve“Sabrettiğinizden dolayı size selâm olsun; işte (dünya) yurdun(un) âkıbeti (olan Cennet) ne güzeldir!” (derler).” (Ra’d, 23-24)
9. Cehennem melekleridir.
Bu meleklere "Zebani" denir. Başkanları da Mâlik isimli melektir.
“Üzerinde on dokuz (Cehennem bekçisi) vardır! (Biz) Cehennemin sâhiblerini (o zebânîleri) meleklerden başkası yapmadık…” (Müddesir, 30-31)
“Üzerinde on dokuz (Cehennem bekçisi) vardır! (Biz) Cehennemin sâhiblerini (o zebânîleri) meleklerden başkası yapmadık…” (Müddesir, 30-31)
12. İnsanlarla yakın münasebetleri olan melekler:
Bunların ilk sırasında dört büyük melek gelir.
İnsan’ın bu melekler ile münasebeti doğum ile değil daha doğumdan önce hatta anne rahmine düşmeden başlar.“Allah (cc) rahmine bir melek vazifelendirir.” (Buhari)
Bunlar insanı koruyan, amellerini yazan, anne rahmine düşmesinden tut taa onu kabre kadar yalnız bırakmayan, insanlar için dua eden, namazda insanların yanında bulunan vs meleklerdir.
İnsan’ın bu melekler ile münasebeti doğum ile değil daha doğumdan önce hatta anne rahmine düşmeden başlar.“Allah (cc) rahmine bir melek vazifelendirir.” (Buhari)
Bunlar insanı koruyan, amellerini yazan, anne rahmine düşmesinden tut taa onu kabre kadar yalnız bırakmayan, insanlar için dua eden, namazda insanların yanında bulunan vs meleklerdir.
a) İnsanlara yardım eden melekler:
Şübhesiz ki “Rabbimiz Allah’dır” deyip, sonra (ihlâs ile) dosdoğru olanların üzerine (ölüm ânında, kabirde ve haşir meydanında): “Korkmayın, üzülmeyin ve va‘d olunup durduğunuz Cennetle sevinin!” diye melekler iner.
“Biz dünya hayâtında da, âhirette de sizin dostlarınızız. Hem orada sizin için canlarınız ne çekiyorsa vardır. Yine orada sizin için ne isterseniz vardır.” (Fussılet, 30-31)
Bu yardımcı ve manevi destek hemen her peygamber için daima görülmüştür. Bunun örnekleri pek çoktur. Bununla birlikte bu melekler peygamberimizin yolunda yürüyen ve imanları kuvvetli, gerçek müminlere salih kullara da kuvvet vererek destek olurlar. Müminlere dünya ve ahirette dost ve arkadaş olarak sıkıntılı hallerinde manen onları teselli ederler.
“Biz dünya hayâtında da, âhirette de sizin dostlarınızız. Hem orada sizin için canlarınız ne çekiyorsa vardır. Yine orada sizin için ne isterseniz vardır.” (Fussılet, 30-31)
Bu yardımcı ve manevi destek hemen her peygamber için daima görülmüştür. Bunun örnekleri pek çoktur. Bununla birlikte bu melekler peygamberimizin yolunda yürüyen ve imanları kuvvetli, gerçek müminlere salih kullara da kuvvet vererek destek olurlar. Müminlere dünya ve ahirette dost ve arkadaş olarak sıkıntılı hallerinde manen onları teselli ederler.
b) İnsanları bela ve musibetlere karşı koruyan melekler:
“Hiçbir nefis yoktur ki, üzerinde bir gözetici (koruyucu melek) bulunmasın! (Tarık, 4)
Taberani’nin rivayet ettiği bir başka hadiste de insana üç yüz altmış meleğin nezaret ettiği ve insanı koruduğu kaydedilmektedir. (Essuyuti Ed Durril Mensur)
Taberani’nin rivayet ettiği bir başka hadiste de insana üç yüz altmış meleğin nezaret ettiği ve insanı koruduğu kaydedilmektedir. (Essuyuti Ed Durril Mensur)
c) İnsanlara dua eden ve Allah (cc) izin verir ise şefaatleri fayda verecek melekler:
Arşı taşıyan ve onun etrâfında bulunan (melek)ler, Rablerine hamd ile (O’nu) tesbîh ederler ve O’na îmân ederler ve (kendileri gibi) îmân edenler için mağfiret dilerler. (Şöyle derler “Rabbimiz! (Sen) herşeyi rahmet ve ilim cihetiyle kuşatmışsındır; artık tevbe edip senin yoluna uyanlara mağfiret eyle ve onları Cehennem azâbından koru!” (Mü’min, 7)
“Göklerde nice melekler vardır ki, Allah’ın dileyeceği ve râzı olacağı kimseler için izin vermesinden sonra olması müstesnâ, onların şefâatleri de hiçbir fayda vermez.” (Necm, 26)
“Göklerde nice melekler vardır ki, Allah’ın dileyeceği ve râzı olacağı kimseler için izin vermesinden sonra olması müstesnâ, onların şefâatleri de hiçbir fayda vermez.” (Necm, 26)
d) İnsanların ruhen yükselmelerine yardım etmek ve onların iyi, güzel ve hayırlı işlere yönelmelerini telkin eden ilham melekleri:
Bu ilham meleklerine “idrak elçileri” de denir. Şuurlu varlıklar olan insanlara, cinlere hatta yine kendi cinsleri olan meleklere yaratılmadan önce hayrın ve ilâhî hoşnutluğun durumunu ruhlarının algılamasını sağlayarak yol gösterirler.
Meleklerin Peygamberlere indirdiği ilahi vahiy ve insanlara telkin ettikleri ilahi ilham ile ruhi hayatın ne olduğunu anlayabilirler ve ruhi melekelerini geliştirerek, ruhen yükselebilirler. Böylece melekler, müminlere manevi kuvvet vererek, ruhen yükselmelerine yardımcı olurlar.
Meleklerin insanlar için dua etmeleri bütün insanları ruhen yükselme yoluna sokmak içindir.
Meleklerin Peygamberlere indirdiği ilahi vahiy ve insanlara telkin ettikleri ilahi ilham ile ruhi hayatın ne olduğunu anlayabilirler ve ruhi melekelerini geliştirerek, ruhen yükselebilirler. Böylece melekler, müminlere manevi kuvvet vererek, ruhen yükselmelerine yardımcı olurlar.
Meleklerin insanlar için dua etmeleri bütün insanları ruhen yükselme yoluna sokmak içindir.
12. İnsanlarla yakın münasebetleri olan melekler:
Bunların ilk sırasında dört büyük melek gelir.
İnsan’ın bu melekler ile münasebeti doğum ile değil daha doğumdan önce hatta anne rahmine düşmeden başlar.“Allah (cc) rahmine bir melek vazifelendirir.” (Buhari)
Bunlar insanı koruyan, amellerini yazan, anne rahmine düşmesinden tut taa onu kabre kadar yalnız bırakmayan, insanlar için dua eden, namazda insanların yanında bulunan vs meleklerdir.
İnsan’ın bu melekler ile münasebeti doğum ile değil daha doğumdan önce hatta anne rahmine düşmeden başlar.“Allah (cc) rahmine bir melek vazifelendirir.” (Buhari)
Bunlar insanı koruyan, amellerini yazan, anne rahmine düşmesinden tut taa onu kabre kadar yalnız bırakmayan, insanlar için dua eden, namazda insanların yanında bulunan vs meleklerdir.
a) İnsanlara yardım eden melekler:
Şübhesiz ki “Rabbimiz Allah’dır” deyip, sonra (ihlâs ile) dosdoğru olanların üzerine (ölüm ânında, kabirde ve haşir meydanında): “Korkmayın, üzülmeyin ve va‘d olunup durduğunuz Cennetle sevinin!” diye melekler iner.
“Biz dünya hayâtında da, âhirette de sizin dostlarınızız. Hem orada sizin için canlarınız ne çekiyorsa vardır. Yine orada sizin için ne isterseniz vardır.” (Fussılet, 30-31)
Bu yardımcı ve manevi destek hemen her peygamber için daima görülmüştür. Bunun örnekleri pek çoktur. Bununla birlikte bu melekler peygamberimizin yolunda yürüyen ve imanları kuvvetli, gerçek müminlere salih kullara da kuvvet vererek destek olurlar. Müminlere dünya ve ahirette dost ve arkadaş olarak sıkıntılı hallerinde manen onları teselli ederler.
“Biz dünya hayâtında da, âhirette de sizin dostlarınızız. Hem orada sizin için canlarınız ne çekiyorsa vardır. Yine orada sizin için ne isterseniz vardır.” (Fussılet, 30-31)
Bu yardımcı ve manevi destek hemen her peygamber için daima görülmüştür. Bunun örnekleri pek çoktur. Bununla birlikte bu melekler peygamberimizin yolunda yürüyen ve imanları kuvvetli, gerçek müminlere salih kullara da kuvvet vererek destek olurlar. Müminlere dünya ve ahirette dost ve arkadaş olarak sıkıntılı hallerinde manen onları teselli ederler.
b) İnsanları bela ve musibetlere karşı koruyan melekler:
“Hiçbir nefis yoktur ki, üzerinde bir gözetici (koruyucu melek) bulunmasın! (Tarık, 4)
Taberani’nin rivayet ettiği bir başka hadiste de insana üç yüz altmış meleğin nezaret ettiği ve insanı koruduğu kaydedilmektedir. (Essuyuti Ed Durril Mensur)
Taberani’nin rivayet ettiği bir başka hadiste de insana üç yüz altmış meleğin nezaret ettiği ve insanı koruduğu kaydedilmektedir. (Essuyuti Ed Durril Mensur)
c) İnsanlara dua eden ve Allah (cc) izin verir ise şefaatleri fayda verecek melekler:
Arşı taşıyan ve onun etrâfında bulunan (melek)ler, Rablerine hamd ile (O’nu) tesbîh ederler ve O’na îmân ederler ve (kendileri gibi) îmân edenler için mağfiret dilerler. (Şöyle derler “Rabbimiz! (Sen) herşeyi rahmet ve ilim cihetiyle kuşatmışsındır; artık tevbe edip senin yoluna uyanlara mağfiret eyle ve onları Cehennem azâbından koru!” (Mü’min, 7)
“Göklerde nice melekler vardır ki, Allah’ın dileyeceği ve râzı olacağı kimseler için izin vermesinden sonra olması müstesnâ, onların şefâatleri de hiçbir fayda vermez.” (Necm, 26)
“Göklerde nice melekler vardır ki, Allah’ın dileyeceği ve râzı olacağı kimseler için izin vermesinden sonra olması müstesnâ, onların şefâatleri de hiçbir fayda vermez.” (Necm, 26)
d) İnsanların ruhen yükselmelerine yardım etmek ve onların iyi, güzel ve hayırlı işlere yönelmelerini telkin eden ilham melekleri:
Bu ilham meleklerine “idrak elçileri” de denir. Şuurlu varlıklar olan insanlara, cinlere hatta yine kendi cinsleri olan meleklere yaratılmadan önce hayrın ve ilâhî hoşnutluğun durumunu ruhlarının algılamasını sağlayarak yol gösterirler.
Meleklerin Peygamberlere indirdiği ilahi vahiy ve insanlara telkin ettikleri ilahi ilham ile ruhi hayatın ne olduğunu anlayabilirler ve ruhi melekelerini geliştirerek, ruhen yükselebilirler. Böylece melekler, müminlere manevi kuvvet vererek, ruhen yükselmelerine yardımcı olurlar.
Meleklerin insanlar için dua etmeleri bütün insanları ruhen yükselme yoluna sokmak içindir.
MELEKLER İNSAN DAVRANIŞLARINI NASIL GÜZELLEŞTİRİR
Meleklerin varlığına inanan insan, yüce ve gizli kuvvetlerin gözetimi altında olduğunu, Kiramen Katibin adı verilen meleklerin, yaptığı her işi kaydettiklerini ve yazdıklarını bilir. Bu düşünceyle sürekli iyi ve güzel işleri yapmaya yönelir. Melekleri kendisine örnek alan kişi, onlar gibi olmaya gayret ederek, Allah katındaki derecesini yükseltmeye çalışır. Melekleşmeye çaba harcar. Meleklere inanan kişi, kendisini iyiliğe çağıran sese kulak verir. Çünkü bu ses meleğin sesidir. Şeytan ise insanı kötülüğe çağırır. Müslüman, şeytanın şüphe ve kuruntularından kurtulup meleğin sesine kulak vermekle sorumludur.
Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde; “Şeytan da melek de insanoğluna sokularak, onun kalbine bir takım şeyler getirirler. Şeytanın işi kötülükle korkutup, hakkı yalanlamaktır. Meleğin işi ise iyiyi tavsiye edip, hakkı tasdik etmesidir. İçinde böyle bir şey bulunan kişi onun Allah’tan olduğunu bilsin ve Allah’a hamdetsin. Şeytanınkini bulan kişi ise, şeytandan korunması için Allah’a sığınsın” buyurmuşlardır.
Meleklere inanan kimse, meleklerin darlık ve sıkıntılı anlarda mü’minlerin yardımına yetişeceğini bildiğinden bu gibi durumlarda ümidini kaybetmez. Melekler gibi manevi varlıklara inanan insanın sorumluluk duygusu gelişir. Böylece insan kendisini iyi ve hayırlı işlere yöneltir. Yaptıklarının mutlaka karşılığını göreceği inancı ile kendini her türlü kötü duygudan uzak tutar. Kötü davranışlardan uzak durarak ahlakını güzelleştirir. Başkalarıyla olan ilişkilerinde ölçülü davranır ve kimsenin malına, canına zarar vermez. Allah’a karşı görevlerini yerine getirmeye, haramlardan kaçınmaya çalışır. Böyle bireylerden oluşan toplumda güven, huzur, sevgi, saygı, yardımlaşma, doğruluk ve dürüstlük egemen olur.
Meleklere iman etmek her Müslümana farz mıdır?
Mumine Sitesi Meleklerin mana ve hakikatı, cinsleri, sıfat ve özellikleri hakkında Ehli Sünnet alimlerinin Kur'ân-ı Kerim ve Peygamberimiz (s.a.s)'in sahih hadislerine dayanan (ve yukarda açıklanan) ortak görüşleri, her müslümanın inanması gereken melek anlayışını ortaya koymaktadır. Vasıfları ve görevleri Kur'ân-ı Kerim'in pek çok âyetlerinde tafsilî olarak anlatılan meleklere iman etmek, İslâm'da iman esaslarından biridir. Bu inanç, İslâm dininin inanç sistemi arasında çok önemli bir yer işgal eder. Çünkü melekler; Rab Teâla'nın insanlara bir lütfu ve keremi sayılan "peygamberlik müessesesi"nin temeli olan Allah'ın "ilâhî vahyini", görülmeyen gayb âleminden, insanlara, onlar arasından seçilen peygamberlere indiren "Allah'ın ilâhî elçileri"dir. Melekler, yaratılan bu âlemin, göklerde ve yeryüzünde nizam ve intizamını sağlayan Allah'ın ruhanî yaratıkları, insanları koruyan, onlara hayrı ve iyiliği ilham eden, yaptıkları işleri yazan şerefli kâtipler, nuranî yüce varlıklardır.
Bu esasa göre, vahye ve peygamberliğe, hatta ahirete ve gaybiyyât denilen "ahiret ahvali"ne, Cennet ve Cehenneme inanmak ancak meleklere iman etmekle mümkün olur. O halde peygamberlere ve onlara indirilen semavî kitaplara inanmadan önce, onlara peygamberliği getiren, vahyi ve kitapları indiren "meleklerin varlığına" kesin olarak inanmak lâzımdır. Bu bakımdan, "meleklere iman", "peygamberlere iman" demektir. Melekleri inkâr ise, peygamberliği de inkâr sayılır. İşte bu sebepledir ki, meleklere iman; "iman esasları" arasında "Allah (c.c)'a iman"dan sonra yer almıştır.
Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de; Allah'a imandan sonra meleklerine, daha sonra kitaplarına ve peygamberlerine iman etmek emredilmiştir: Bakara sûresinde, Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene (Kur'an'a) inandı, mü'minler de inandılar. Her biri Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine inandı..." (2/285) buyurulur.
Esasen diğer iman esaslarına (ahirete, kaza ve kadere) iman etmek de, herşeyden önce Allah Teâlâ'ya, sonra O'nun meleklerine inanmakla mümkün olur. Bu bakımdan meleklere iman, Kur'an da, Allah'a imandan hemen sonra zikrolunmuştur. Bu konuda Resulullah (s.a.s)'den Hz, Ömer (r.a)'ın rivayet ettiği meşhur hadiste, peygamberimiz (s.a.s), vahiy meleği Cibril (a.s) ile konuşmuş, kendisine "iman nedir" diye sorduğunda Resulullah (s.a.s), şöyle cevap vermiştir: "İman; Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, hayriyle şerriyle kadere inanmaktır" (Müslim, İman 1; ayrıca Buharî, Ebu Davud, Tirmizî ve Nesaî de benzerlerini rivayet etmişlerdir).Bu ve benzeri kesin nasslarla sabit olan meleklerin varlığını inkâr eden; Kur'an, Sünnet ve İcma-ı Ümmet ile, kâfir olur. Çünkü Hak Teâlâ, Kim Allahı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse; o uzak bir sapıklığa düşmüştür" (en-Nahl 16/2) buyurmuştur. Dolayısıyla, melekleri inkâr etmek, hem Kur'an'ı, hem de peygamberliği inkâr sayılır.
O halde gerçek şudur ki; meleklerin varlığı naklen sabit, aklen caizdir. Çünkü, bütün peygamberler meleklerin var olduklarını bildirmişler. Hz. Peygamber (s.a.s)'de onları bizzat görmüş ve var olduklarını haber vermiştir. Kur'ân-ı Kerim de meleklerden, onların vasıflarından yaptıkları çeşitli vazifelerden, Allah katındaki yüksek derecelerinden söz eden pekçok âyet vardır. Allah kelâmı olan Kur'an'ın her verdiği haber haktır ve gerçeğin kesin ifadesidir. Peygamberler ise, masumdurlar. İsmet, sıdk, tebliğ ve emanet sıfatları ile muttasıf olduklarından, asla yalan söylemezler. O halde müslümanlar, Kur'ân ayetleri ve sahih hadislerle kesin olarak sâbit olan, bütün geçmiş peygamberlerin ve semavî dinlerin varlıklarında ittifak ettikleri meleklere iman etmekle mükelleftirler.
Bu sebeble, şer'an (Kitap ve Sünnet ile) sabit olan melekleri inkâr etmek, küfrü gerektirir. İnkâr edeni iman ve İslâm dairesinden çıkarır. Bu konuda varid olan muhkem ayetleri ve şer'î delilleri te'vile kalkışmak asla caiz değildir. , Melekler, "gaybiyyât" denilen görülmeyen âlemde mevcut nuranî lâtif varlıklar olduklarından; biz onları göremezsek de, var oldukları, dinî naklî delillerle sabit olduğundan, insan aklı da onların varlığını inkâr edemez. Gerçi akıl, melâikenin ne varlığını, ne de yokluğunu kesin delillerle isbat edemez. Fakat, aklı selîm, gözle görülmeyen bu gibi lâtif varlıkların varlığının imkansız olmadığına, aksine onların da, "vücudu caiz" olan şeylerden olduğuna delâlet eder. Çünkü; meleklerin varlığını inkâr edebilmek için, aklî, felsefî veya ilmî verilere dayanan hiç bir delil ortaya konulamaz. Aksi halde; gözümüzle göremediğimiz ve bu gün ilmin ve felsefenin mahiyet ve hakikatini tesbit edemediği "hayat cevheri"nin, "insan ruhu"nun ve aklımızın da varlığını inkâr etmemiz gerekir. Fakat göremiyoruz veya mahiyetini bilemiyoruz diye; ne ruhu, ne aklı, ne hayat gerçeğini ve ne de görünmeyen, fakat varlığı ilmen bilinen kuvvet ve enerji gibi gerçekleri inkâr edemeyiz. O halde, ruh ve akıl gibi maddî olmayan ve "mücerredât" denilen maddeden soyutlanmış manevî, gaybî varlıklara da inanmaya mecburuz. Bu gibi soyut varlıklar, müşahede (gözlem) ve tecrübeye dayanan müsbet ilmin sınırları dışında kalan fizik ötesi, gaybî, manevî yaratıklardır. Nitekim, özellikle Sokrat ve Eflatun gibi İlâhîyat Felsefesiyle uğraşan ve bir çok eski filozoflar, fizik ötesi ruhanî varlıkların var olduğuna inanmak zorunda kalmışlar ve onlara "misaller âlemi", "ervâhı ulviyye" ve "nüfûz-ı mücerrede" gibi felsefî isimler vermişlerdir. Bu günkü müsbet ilimlerle uğraşan meşhur bilginlerin büyük çoğunluğu, fizik ötesi bir takım kuvvet ve varlıkların bu maddî-kevnî âlemde görülen bazı olayların meydana gelmesine sebeb olduğunu kabul ve itiraf etmektedirler. Bütün bu gerçekler ve ilmî veriler, meleklerin varlığının aklen caiz ve mümkün görüldüğüne kesin olarak delâlet etmektedir. Özet olarak diyebiliriz ki, melekler de, aklımız ve ruhumuz gibi vardır.
Gerçi biz onları göremiyoruz ama, peygamberler görmüşler ve büyük bir melek olan Cebrail (a.s) elçiliği ile Allahu Teâlâ'nın vahyine mazhar olmuşlardır. Onlar, vahiy meleği aracılığı ile Allah'ın emir ve yasaklarını alıp, öğrenmişler ve insanlığı hidayete ve saadete yöneltmişlerdir. Nitekim Kur'ân-ı Kerimde, Peygamberimiz (s.a.s)'e aynı şekilde indirilmiş ve bize meleklerin varlığını haber vermiştir. Onun içindir ki bütün müslümanlar, Kur'ân-ı Kerim'in ve Peygamber (s.a.s) Efendimizin haber verdiği ve aklın da varlığını inkâr etmediği meleklere inanırlar. Çünkü melekleri inkâr, mukaddes kitapları ve peygamberleri de inkâr etmeyi gerektirir.
Kur'ân-ı Kerim'de geçen pek çok ayetlerde meleklerin çeşitli görevleri belirtilmiş, yaptıkları işlerin önemine ve özelliğine göre aldıkları özel isimler beyan olunmuştur. Yerlerde ve göklerde, Kürsî'de ve Arş etrafında, Beytu'l Ma'mur ve Sidre-i Münteha'da, Cennet ve Cehennem'de sayısız melekler vardır. Bütün meleklerin çok çeşitli olan görevlerine ve yaptıkları işlerin mahiyetine göre tanzim edip bunları yöneten dört büyük melek, meleklerin başları ve amirleridir. Bu görevlerin en başta geleni ve en önemlisi; peygamberlere Allah (c.c.)'ın ilâhî vahyini ulaştırmak, yani Allah'ın emirlerini tebliğ etmektir. Bu bakımdan, melek denilince akla her şeyden önce, "Cebrail" adıyla tanınan vahiy meleği gelir. Sonra diğer görev gruplarının başları olan Azrâil, Mikâil ve İsrâfil gelir. Bu dört melek meleklerin "Resulleri"dir.
Meleklerin Peygamberlere indirdiği ilahi vahiy ve insanlara telkin ettikleri ilahi ilham ile ruhi hayatın ne olduğunu anlayabilirler ve ruhi melekelerini geliştirerek, ruhen yükselebilirler. Böylece melekler, müminlere manevi kuvvet vererek, ruhen yükselmelerine yardımcı olurlar.
Meleklerin insanlar için dua etmeleri bütün insanları ruhen yükselme yoluna sokmak içindir.
MELEKLER İNSAN DAVRANIŞLARINI NASIL GÜZELLEŞTİRİR
Meleklerin varlığına inanan insan, yüce ve gizli kuvvetlerin gözetimi altında olduğunu, Kiramen Katibin adı verilen meleklerin, yaptığı her işi kaydettiklerini ve yazdıklarını bilir. Bu düşünceyle sürekli iyi ve güzel işleri yapmaya yönelir. Melekleri kendisine örnek alan kişi, onlar gibi olmaya gayret ederek, Allah katındaki derecesini yükseltmeye çalışır. Melekleşmeye çaba harcar. Meleklere inanan kişi, kendisini iyiliğe çağıran sese kulak verir. Çünkü bu ses meleğin sesidir. Şeytan ise insanı kötülüğe çağırır. Müslüman, şeytanın şüphe ve kuruntularından kurtulup meleğin sesine kulak vermekle sorumludur.
Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde; “Şeytan da melek de insanoğluna sokularak, onun kalbine bir takım şeyler getirirler. Şeytanın işi kötülükle korkutup, hakkı yalanlamaktır. Meleğin işi ise iyiyi tavsiye edip, hakkı tasdik etmesidir. İçinde böyle bir şey bulunan kişi onun Allah’tan olduğunu bilsin ve Allah’a hamdetsin. Şeytanınkini bulan kişi ise, şeytandan korunması için Allah’a sığınsın” buyurmuşlardır.
Meleklere inanan kimse, meleklerin darlık ve sıkıntılı anlarda mü’minlerin yardımına yetişeceğini bildiğinden bu gibi durumlarda ümidini kaybetmez. Melekler gibi manevi varlıklara inanan insanın sorumluluk duygusu gelişir. Böylece insan kendisini iyi ve hayırlı işlere yöneltir. Yaptıklarının mutlaka karşılığını göreceği inancı ile kendini her türlü kötü duygudan uzak tutar. Kötü davranışlardan uzak durarak ahlakını güzelleştirir. Başkalarıyla olan ilişkilerinde ölçülü davranır ve kimsenin malına, canına zarar vermez. Allah’a karşı görevlerini yerine getirmeye, haramlardan kaçınmaya çalışır. Böyle bireylerden oluşan toplumda güven, huzur, sevgi, saygı, yardımlaşma, doğruluk ve dürüstlük egemen olur.
Meleklere iman etmek her Müslümana farz mıdır?
Mumine Sitesi Meleklerin mana ve hakikatı, cinsleri, sıfat ve özellikleri hakkında Ehli Sünnet alimlerinin Kur'ân-ı Kerim ve Peygamberimiz (s.a.s)'in sahih hadislerine dayanan (ve yukarda açıklanan) ortak görüşleri, her müslümanın inanması gereken melek anlayışını ortaya koymaktadır. Vasıfları ve görevleri Kur'ân-ı Kerim'in pek çok âyetlerinde tafsilî olarak anlatılan meleklere iman etmek, İslâm'da iman esaslarından biridir. Bu inanç, İslâm dininin inanç sistemi arasında çok önemli bir yer işgal eder. Çünkü melekler; Rab Teâla'nın insanlara bir lütfu ve keremi sayılan "peygamberlik müessesesi"nin temeli olan Allah'ın "ilâhî vahyini", görülmeyen gayb âleminden, insanlara, onlar arasından seçilen peygamberlere indiren "Allah'ın ilâhî elçileri"dir. Melekler, yaratılan bu âlemin, göklerde ve yeryüzünde nizam ve intizamını sağlayan Allah'ın ruhanî yaratıkları, insanları koruyan, onlara hayrı ve iyiliği ilham eden, yaptıkları işleri yazan şerefli kâtipler, nuranî yüce varlıklardır.
Bu esasa göre, vahye ve peygamberliğe, hatta ahirete ve gaybiyyât denilen "ahiret ahvali"ne, Cennet ve Cehenneme inanmak ancak meleklere iman etmekle mümkün olur. O halde peygamberlere ve onlara indirilen semavî kitaplara inanmadan önce, onlara peygamberliği getiren, vahyi ve kitapları indiren "meleklerin varlığına" kesin olarak inanmak lâzımdır. Bu bakımdan, "meleklere iman", "peygamberlere iman" demektir. Melekleri inkâr ise, peygamberliği de inkâr sayılır. İşte bu sebepledir ki, meleklere iman; "iman esasları" arasında "Allah (c.c)'a iman"dan sonra yer almıştır.
Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de; Allah'a imandan sonra meleklerine, daha sonra kitaplarına ve peygamberlerine iman etmek emredilmiştir: Bakara sûresinde, Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene (Kur'an'a) inandı, mü'minler de inandılar. Her biri Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine inandı..." (2/285) buyurulur.
Esasen diğer iman esaslarına (ahirete, kaza ve kadere) iman etmek de, herşeyden önce Allah Teâlâ'ya, sonra O'nun meleklerine inanmakla mümkün olur. Bu bakımdan meleklere iman, Kur'an da, Allah'a imandan hemen sonra zikrolunmuştur. Bu konuda Resulullah (s.a.s)'den Hz, Ömer (r.a)'ın rivayet ettiği meşhur hadiste, peygamberimiz (s.a.s), vahiy meleği Cibril (a.s) ile konuşmuş, kendisine "iman nedir" diye sorduğunda Resulullah (s.a.s), şöyle cevap vermiştir: "İman; Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, hayriyle şerriyle kadere inanmaktır" (Müslim, İman 1; ayrıca Buharî, Ebu Davud, Tirmizî ve Nesaî de benzerlerini rivayet etmişlerdir).Bu ve benzeri kesin nasslarla sabit olan meleklerin varlığını inkâr eden; Kur'an, Sünnet ve İcma-ı Ümmet ile, kâfir olur. Çünkü Hak Teâlâ, Kim Allahı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse; o uzak bir sapıklığa düşmüştür" (en-Nahl 16/2) buyurmuştur. Dolayısıyla, melekleri inkâr etmek, hem Kur'an'ı, hem de peygamberliği inkâr sayılır.
O halde gerçek şudur ki; meleklerin varlığı naklen sabit, aklen caizdir. Çünkü, bütün peygamberler meleklerin var olduklarını bildirmişler. Hz. Peygamber (s.a.s)'de onları bizzat görmüş ve var olduklarını haber vermiştir. Kur'ân-ı Kerim de meleklerden, onların vasıflarından yaptıkları çeşitli vazifelerden, Allah katındaki yüksek derecelerinden söz eden pekçok âyet vardır. Allah kelâmı olan Kur'an'ın her verdiği haber haktır ve gerçeğin kesin ifadesidir. Peygamberler ise, masumdurlar. İsmet, sıdk, tebliğ ve emanet sıfatları ile muttasıf olduklarından, asla yalan söylemezler. O halde müslümanlar, Kur'ân ayetleri ve sahih hadislerle kesin olarak sâbit olan, bütün geçmiş peygamberlerin ve semavî dinlerin varlıklarında ittifak ettikleri meleklere iman etmekle mükelleftirler.
Bu sebeble, şer'an (Kitap ve Sünnet ile) sabit olan melekleri inkâr etmek, küfrü gerektirir. İnkâr edeni iman ve İslâm dairesinden çıkarır. Bu konuda varid olan muhkem ayetleri ve şer'î delilleri te'vile kalkışmak asla caiz değildir. , Melekler, "gaybiyyât" denilen görülmeyen âlemde mevcut nuranî lâtif varlıklar olduklarından; biz onları göremezsek de, var oldukları, dinî naklî delillerle sabit olduğundan, insan aklı da onların varlığını inkâr edemez. Gerçi akıl, melâikenin ne varlığını, ne de yokluğunu kesin delillerle isbat edemez. Fakat, aklı selîm, gözle görülmeyen bu gibi lâtif varlıkların varlığının imkansız olmadığına, aksine onların da, "vücudu caiz" olan şeylerden olduğuna delâlet eder. Çünkü; meleklerin varlığını inkâr edebilmek için, aklî, felsefî veya ilmî verilere dayanan hiç bir delil ortaya konulamaz. Aksi halde; gözümüzle göremediğimiz ve bu gün ilmin ve felsefenin mahiyet ve hakikatini tesbit edemediği "hayat cevheri"nin, "insan ruhu"nun ve aklımızın da varlığını inkâr etmemiz gerekir. Fakat göremiyoruz veya mahiyetini bilemiyoruz diye; ne ruhu, ne aklı, ne hayat gerçeğini ve ne de görünmeyen, fakat varlığı ilmen bilinen kuvvet ve enerji gibi gerçekleri inkâr edemeyiz. O halde, ruh ve akıl gibi maddî olmayan ve "mücerredât" denilen maddeden soyutlanmış manevî, gaybî varlıklara da inanmaya mecburuz. Bu gibi soyut varlıklar, müşahede (gözlem) ve tecrübeye dayanan müsbet ilmin sınırları dışında kalan fizik ötesi, gaybî, manevî yaratıklardır. Nitekim, özellikle Sokrat ve Eflatun gibi İlâhîyat Felsefesiyle uğraşan ve bir çok eski filozoflar, fizik ötesi ruhanî varlıkların var olduğuna inanmak zorunda kalmışlar ve onlara "misaller âlemi", "ervâhı ulviyye" ve "nüfûz-ı mücerrede" gibi felsefî isimler vermişlerdir. Bu günkü müsbet ilimlerle uğraşan meşhur bilginlerin büyük çoğunluğu, fizik ötesi bir takım kuvvet ve varlıkların bu maddî-kevnî âlemde görülen bazı olayların meydana gelmesine sebeb olduğunu kabul ve itiraf etmektedirler. Bütün bu gerçekler ve ilmî veriler, meleklerin varlığının aklen caiz ve mümkün görüldüğüne kesin olarak delâlet etmektedir. Özet olarak diyebiliriz ki, melekler de, aklımız ve ruhumuz gibi vardır.
Gerçi biz onları göremiyoruz ama, peygamberler görmüşler ve büyük bir melek olan Cebrail (a.s) elçiliği ile Allahu Teâlâ'nın vahyine mazhar olmuşlardır. Onlar, vahiy meleği aracılığı ile Allah'ın emir ve yasaklarını alıp, öğrenmişler ve insanlığı hidayete ve saadete yöneltmişlerdir. Nitekim Kur'ân-ı Kerimde, Peygamberimiz (s.a.s)'e aynı şekilde indirilmiş ve bize meleklerin varlığını haber vermiştir. Onun içindir ki bütün müslümanlar, Kur'ân-ı Kerim'in ve Peygamber (s.a.s) Efendimizin haber verdiği ve aklın da varlığını inkâr etmediği meleklere inanırlar. Çünkü melekleri inkâr, mukaddes kitapları ve peygamberleri de inkâr etmeyi gerektirir.
Kur'ân-ı Kerim'de geçen pek çok ayetlerde meleklerin çeşitli görevleri belirtilmiş, yaptıkları işlerin önemine ve özelliğine göre aldıkları özel isimler beyan olunmuştur. Yerlerde ve göklerde, Kürsî'de ve Arş etrafında, Beytu'l Ma'mur ve Sidre-i Münteha'da, Cennet ve Cehennem'de sayısız melekler vardır. Bütün meleklerin çok çeşitli olan görevlerine ve yaptıkları işlerin mahiyetine göre tanzim edip bunları yöneten dört büyük melek, meleklerin başları ve amirleridir. Bu görevlerin en başta geleni ve en önemlisi; peygamberlere Allah (c.c.)'ın ilâhî vahyini ulaştırmak, yani Allah'ın emirlerini tebliğ etmektir. Bu bakımdan, melek denilince akla her şeyden önce, "Cebrail" adıyla tanınan vahiy meleği gelir. Sonra diğer görev gruplarının başları olan Azrâil, Mikâil ve İsrâfil gelir. Bu dört melek meleklerin "Resulleri"dir.
canım kardeşim eline sağlık çok güzel olmuş Rabbim bu sayfadan hepimize yaralanmayı nasip etsin inşallah YASEMİN
YanıtlaSil